31 Ağustos 2012 Cuma

Midilli 2

Güzel bir şeyler yemek isteyen bir nefis, güzel yemekler ve yemeğin hakim olduğu bir ambians. Bu üçü kolay kolay bir araya gelmez. Büyük bir iştahla çıkılan seyahatlerde en büyük korkum bir şekilde iştahsızlığa düşmektir. Uzun yol, fazla alkol veya yorgunluk o nitelikli açlığınızı alır ve yemek düşünemez olursunuz. Bazen yemek yemeyi çok geciktirincede vücudun o havadan çıktığı olur. veya küçük bir ihtimal daha var, bunlar bir tek benim başıma geliyor. İnsanın içine hem bu denli yemek sevgisi hem de bu arızayı koymak için çok gaddar bir kaderin iş başında olması lazım. Bir Almanya seyahatimde Salieri gibi buna isyan ettiğimi hiç unutmuyorum.

Midilli'ye giderken aklıma bunlar geldi lakin kendimi güvende hissediyordum. Birincisi çoğunlukla deniz mahsulü ve zeytinyağlı yiyecektik. Fazla kaçırma ihtimali çok düşük. Porsiyonlar genellikle küçük, abartıp fazla çeşit bile söyleseniz kontrol altına almak güç değil. Yolculuk kısa, yemekler oldukça tanıdık. Nitekim, olmadı da zaten. Sadece ilk gün öğlen yemeğini geç yediğimizden akşam yemeğine o kadar iştahlı oturamdık.

Birinci gün, Mytilini, Gera üzerinden güneye inip Agios Isidoros, Plomari ve Melinta'yı dolaştık. Vatera'ya giden stabilize sahil yoluna girmek istemedik, yukarıdan dönmeye de üşendik. Restoran tabelalarına bakarak turist profilini anlamak güç değil. Plomari Nikos Taverna'ya hoşgeldiniz veya Full English breakfast 12€ gibi. Turist haritalarındaki şemsiye ikonlarına aldırmayın, adanın bir çok yerinde arabanızı durdurup denize girebilirsiniz. Turizmin vahşi tesisleşmesi, koy kapatma, plaj jandarmalığı gibi nahoş manzaralar yok. "Bilinçli" turist kısmı enteresandır, çok kalabalık sevmez, çok ıssız sevmez, herkesin bildiği yeri sevmez, tesis sevmez, kendi içinde de olan para kazanma arzusunu taşrada/tatil yörelerindeki esnafa çok görür. Tatilde kendisi hariç herkesi tok gözlü, dürüst, anlayışlı ve misafirperver görmek ister. Bu gibi soyut talepleriniz varsa bile Midilli'de büyük bir hayal kırıklığı yaşamazsınız.



Güzel kasabaları gezdik, yol kenarlarındaki mini kilise heykellerini fotoğrafladık ve power türk dinledik. Adanın bazı yerlerinde çeken radyoların çoğu Türk radyolarıydı. Bir çeşit mikro radiocasting milliyetçiliği yaşadık.




Mytilini'ye varınca bir akşam turu. Ermou caddesi ve civarı, eski-yeni liman, kale dolaylarında fink attık. Dondurma yiyip acaba bunları kim alır dediğimiz şeyleri satan dükkan vitrinlerine bakındık. Grafiti ve duvar yazıcılığını takdir ettik, Yunanlıların ne kadar da bize benzediğini bir milyarıncı kez teyid ettik. Yarın kuzeye, Petra'ya gidiyoruz. Yemek faslı asıl şimdi başlıyor galiba.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder